Nepal Kathmandu gezimiz

Nameste yani Nepalce Merhaba…

Bu haftasonu Asya’daki durağımız bir yandan Hindistan ile çevrelenmiş, bir yandan Çin’e dayanmış, Dünyanın incisi Everest’e ev sahipliği yapan Nepal’di. Her ne kadar Ankara’da doğmuş, İstanbul’da yaşamış olsam da, kerpiç evleri, limitli sunulabilen belediyecilik hizmetini, büyük şehirliler için rutin sayılabilen pek çok şeyin lüks sayılabildiği şehirleri gayet iyi bilirim ben, ancak Nepal simdiye kadar gorduklerim arasinda kesinlikle en farkli yerlerden biriydi.

1,5 milyonluk Baskent Kathmandu boyleyse ulkenin geri kalanini gerçekten çok merak ettim.

• Farkliliklar saat farkiyla basliyor: Kuzey Kore’nin Güney kore’den farkli olmak icin yarim saat farki oldugunu duymustum ama ilk defa ceyrek saat farkli bir ulkede bulunuyorum. Nepal’in saat farki Hindistanla 15 dakika, Türkiye ilke 2 saat 45 dakika, Hong kong ile 2 saat 15 dakika

• Doha’dan gelen ucakla ayni anda indim. Doha’dan Nepal’e gelen Nepal’lilerin neredeyse hepsi yaninda televizyon getiriyor. Nepal’de televizyon satilmiyor mu ya da Doha da bedava mi dagitiyorlar diye merak ettim. Havalaanından sadece kabin boy bagajla çıkan bir ben vardım.

 

 

 

 

 

 

• Sokaklarda cok fazla hayvan var, kopek, inek, maymun, esek, bol bol fare… Daha once guneydogu Asya’da cok kere ormanlarda maymunlar gormustum ama burada maymunlar sokaklarda insanlarla ic ice dolasiyor, sokaklarda kedi yok( sanırım fareler yaşayabilsin diye) ama maymunlar her yerde. Bizdeki sokak kedileri kopekleri gibi sokak maymunlari var burada.

• Herkes ama herkes, kadını/erkeği, yaşlısı/genci surekli balgamlı bir şekilde yere tukuruyor. Bu davranışı kimse garipsemiyor.

• Himalayalarda dag havasi aliriz derken sehirdeki hava kirliligi cok sasirtti. Bircok kisi Cin’deki gibi maske ile geziyor. Hava kirliliginin temel kaynagi trafik gibi gorunuyor. Ben 2 gün boyunca Türk Hava Yolları göz maskesini yüzüme takarak dolaştım, çünkü sokaklarda satılan maskeleri alıp ağzıma takmak bile istemedim.!

 

 

 

 

• Trafik felaket. Cok fazla trafik polisi var, ama ne yapıyorlar ben anlamadım, herkes bir düzen tutturmuş gidiyor, polisler sanki trafigi daha da karistiriyorlar gibi geldi bana. Trafik ışığı bir kere gördük orada da deli gibi bir trafik oldu, şöföre sorduk, neden trafik var dedik, ışık var ondan dedi, yani ışık olmayınca kendi kendilerine daha kolay hallediyorlar herhalde

• Dunyanin heryerinden cok fazla turist var, ozellikle doga sporlari turizmi almış başını gitmiş. Outdoor kiyafetler almak istemeseniz bile dükkanlar sizi resmen çağırıyor. Her yer ama her yer, sahte north face kaynıyor.

• Eşimin söylediğine göre Hindistan genelinden temiz olmakla birlikte benim hayatımda gezdiğim en pis ülkeydi.

• Memlekette yol yok. Ara sokaklarda durum fena. 2 şerit olan 3-5 tane caddesine ise otoban diyorlar, orada da yolun ortasında dinlenen inek veya keçiler görmek gayet normal karşılanıyor

 

 

 

 

 

• Aslinda doğa harikası bir yer ancak önce 1934’deki sonra da 2015’deki depremde mahvolmuşlar… Zaten fakir olan ülke iyice fakirleşmiş… Gelirinin şuanda bile 60%’ını turizmden sağlayan bir ülke için tarihi güzelliklerin yıkılarak paramparça olması gerçekten milleti derinden vurmuş… Şimdi tur rehberleri yıkıntıların arasında şurada 15. yüzyıldan kalma çeşme vardı, fotoğrafı buydu diye anlatıyor. Unesco koruması altında olan Kathmandu bir şantiye alanı resmen, ancak herşey insan gücüyle (minimal makine kullanımıyla) tek tek taş üstüne taş koyarak yapmaya çalışıyorlar.

• Halkının 3’de birinin fakirlik sınırının altında yaşadığı ülkede gerçekten ama gerçekten tek gelir turizm, o yüzden de gezilecek görülecek tüm tarihi yerlerin girişleri halk için ücretsiz ancak turistler için ortalama 10-15 USD, dolayısıyla tur boyu kişi başı ortalama 40-50 USD sadece gezilecek yerlere para veriyorsunuz, başka da hiçbirşeye para vermiyorsunuz resmen (eğer alış veriş yapmazsanız tabi) öyle ki yediğiniz güzel bir falafele 2 usd, bir koca kase kızarmış patates kızartmasına 1 usd, şehrin en şık cafesinde içtiğiniz güzel bir caramel latteye 2 usd, bir şişe suya 0.7usd gibi paralar harcıyorsunuz. İçki içip menüden en az 4-5 çeşit seçtiğimiz şık bir vietnam restoranındaki akşam yemeğine 20Usd gibi bir para ödedik. Mono ekspress adındaki bir fast food restoranında yerel yiyecekleri olan Mono’yu denedim. bildiğimiz koca koca özbek mantısı veya çin dumpling’i. buharda pişirdiler, bir kaseye 10 kocaman mantı koydular. Vejeteryan seçeneğini seçmiştim ve bu koca kase yemeğe 1USD ödedim. (etli seçmiş olsaydım 1.3USD olacakmış) Nepal benım Asya’da bu zamana kadar gördüğüm en fakir ve en ucuz ülke kesinlikle. Ancak özellikle Hippi tarzı kıyafetlerin satıldığı dükkanlar veya North Face çakma outdoor malzemeleri satan dükkanlar (yine ucuz olmakla birlikte) bu kadar bedava değil. Tek bir parça tshirt veya şala ortalama 7-8 USD ödemeniz gerekiyor.

Nepal Vizesi

Nepal’e vize var, ancak çok kolay alınıyor, aslında internet sitesinden form doldurup gidebiliyorsunuz ancak o formıu doldurmuş olmanız pek işe yaramıyor, konsolosluğa gittiğinizde 1 sayfalık bu formu tekrar dolduruyorsunuz, 200HKD ödüyorsunuz (HK’daki başvuru ücreti) ve 1 gün sonra 15 günlük vizenizi almaya gidiyorsunuz. Ülkeye girişte de, çıkışta da size verilen giriş ve çıkış kağıdını da doldurup memura vermeniz gerekiyor.

Kathmandu havalimanı

Kesinlikle ama kesinlikle bir lüks beklemeyin… İnternet var gibi görünüyor ama yok, free shop mağazası ben görmedim, ama zaten o kadar kalabalık ki, insan kendini bir an önce dışarı atmak istiyor. bir de herhalde millet birbirinin valizini alıp gidiyor felan, eğer bagaj verdiyseniz aman fişini atmayın, havalimanından çıkarken kaos gibi bir kalabalık var, çünkü güvenlik tek tek valiz ve barkod eşleştirmesi yapıyor (doğru valizi almışmısın diye bakıyor). Ben kabin boy valizle ülkeye girmeye çalışan tek kişiydim, memur beni görünce epey bir şaşırdı.

Toplu ulaşım

Biz denemedik bile, kimsenin deneyebileceğini de düşünmüyorum. 10 kişilik bir minibüste dış kapılarda bile insanlar gidiyor, arabanın arkasından sarkarak giden insanlar felan var. Yani özetle Nepal’de hiçbir altyapı yok, toplu ulaşım diye bir seçenek de yok.

Mesafeler birbirinden uzak, Kathmandu kesinlikle küçük bir yer değil, yani şöyle düşünün etrafı ile birlikte toplam 4 milyonluk bir şehir ve tamamı tek katlı veya en fazla 2 katlı evlerde yaşıyor. 3-4 katlı bina tüm şehir genelinde 5%’yi geçmez bile.
Bir tarihi lokasyondan başka bir yere gitmek için mutlaka taksiye ihtiyacınız var. Bunun için en iyisi bir taksici ile anlaşmak ve sizi her yerde beklemesini sağlamak. Biz ilk gün sürekli değişik taksilere binip indik (aralarda taksi bulmanın zor olduğu, taksici ile anlaşamadığmız, bir yere gitmek isterken bizi başka yere bıraktığı durumlar oldu), ama yine de epey bir gezebildik. Ikinci gün 25 USD’ye bir taksici ile anlaştık bizi saatlerce tarihi yerlerde gezdirdi ve kapının önünde bekledi, adamı saat 4 gibi merkezde azat edip ayrıldık. Yani ben kesinlikle bir taksici ile günlük anlaşmanızı öneriyorum.

Ne yenir

Mono milli mantıları. Özbek mantısına veya Çinlilerin buharda pişirdikleri dumplinge benzeyen bir çeşit hamur işi. hemen hemen her restoranda var.

Biz bunun dışında çok alakasız oldu ama bir akşam Vietnam mutfağı yedik.

Diğer günde temiz bulduğumuz Thamel’deki bir falafelci de dürüm arası falafel ve patates kızartması yedik.

Yemek konusunda Nepal mutfağı pek bana hitap etmedi, Hint kültürünün etkisindeki bu mutfakta herkes elle yemek yiyor. Manzara pek iç açıcı olmayınca lokal birşey denemekte istemedik açıkçası.

Ozellikle Thamel bölgesinde yabancılara hitap edebilecek pek çok kafe veya restoran var, hijyen standartları olağanüstü olmasa da ülke ortalamasının oldukça üzerinde yerler var.

Bahsetmeden geçemeyeceğim efsane kahvecim ise Himalayan Java Coffee, Kathmandu’da 3 yerde şubesı var, pırıl pırıl, tertemiz, kahveleri güzel… Take away orta boy bir karamel latte 2.20USD. Internet var… Şehri gezerken yoruldum dediğinizde dinlenebileceğiz harika bir yer. Thamel’deki şubesi tam merkezde. Diğeri de Buddha’nın manastırının orada ve tam olarak manastıra bakıyor. Çok Avrupai bir kafe. Nepal standartlarında her yerde pislik görüp bunu kanıksamaya başlamanıza inat, mutfağı tertemiz bir kafe (kafamı uzatıp baktım valla) Bir de içeride bir sürü THY broşürü, hatta THY maket uçakları vardı, garson bize THY bizim program ortağımız, bizim fişimizi gösterin THY size 10% indirim yapacak dedi, ben pek inanmadım ya, kısmet diyelim.

Hinduizmin üzerine

Hinduizm isminden de anlaşılabileceği üzere kökeni Hindistan’a dayanan bir kavram. Dünyada yaklaşık 900 milyon inananıyla müslümanlık ve hristiyanlıktan sonraki en büyük 3. din.

Hinduizmde insanlar yaşam ve ölümün sürekli birbirini takip ettiğine yani reankarnasyona inanıyor. Din öğretmenleri olan kişilere guru adı veriliyor ve toplum tarafından çok saygı duyuluyor. Her varlık kendi yolunu seçmekte özgür; bunu ister duayla, ister inzivayla, ister meditasyonla yapıyor, isterse de fedakârca davranışlarla.Kişinin hayatında yaptığı, düşündüğü, hissettiği bütün olgular ve mental nitelikler, kişinin gelecekteki hayatını ve bütün kişilik özelliklerini, kaderini biçimlendiyor, başka bir deyişle Hinduizme göre kişi, farkında olarak veya olmayarak kendi kaderini yaratıyor, Tanrı bu kadere “kötü” bir etki bırakacak bir şekilde müdahele etmiyor yani kişinin hayatında başına gelen kötü olayların hiçbirinin arkasında “Tanrı” bulunmuyor, ancak eğer kişi Tanrı’ya derin ve içten dua ederse Tanrı, kişinin karmasına iyi etki edebilıyor.

Budizm’deki vejetaryenliğe ve hayvanların şiddet uygulanarak öldürülüp avlanmalarına tepki olarak Ahimsa (şiddete karşı olma) mantığıyla, Hindular et ile beslenmeyi kesin olarak yasaklamıştır. Hindular vejetaryenliği ahlaklı bir yaşam biçimi olarak görürler; onlara göre et bir katliam ürünü ve pistir. Brahman‘ların beklentisine uygun olarak, halkın her kesiminde vejetaryenlik vardır. Hinduların hemen hemen tümü sığır etini yemeyi reddeder.

Hinduizmde kastlar vardır. Kişilerden beklenen; ait olduğu kastın gerektirdiği görevleri yerine getirmesi, hayatından memnun olması ve kast içindeki herkesle iyi geçinmesidir. Toplum 4 sınıfa ayrılmıştır. Bu sınıfların nitelikleri ve görevleri şunlardır:

Brahman’lar: Kutsal yazıları olan Veda’ları incelerler. Dini eğitim verirler ve dini ayinler düzenlerler.
Kshatriya’lar (Kşatriya): Savaşçı sınıftır. Güçsüzleri korur, krallar gibi adil davranır, Brahman’ları korurlar ve onların dini eğitimlerini destekler, dini çalışmalarına halkı teşvik ederler.

Vaishya’lar (Vaikya): Çobanlar ve tüccarlardan oluşan kasttır (sınıftır.) Ticaret ve tarımla ilgilenerek ülkenin zenginliğini arttırırlar.

Shudra’lar (Sudra): Hizmetçi kasttır. Aryan olmayan halktan oluşur ve diğer üç sınıfa (Brahman, Kshatriya ve Vaishya’lara) hizmet ederler.

Hindu inancına göre tanrı çok farklı şekillerde görülebilir. Dolayısıyla inandıkları tapındıkları birbirinden çok farklı tanrılar vardır. En bilinen tanrıları Şiva ve Vişnudur. Şiva yok eden ve yeniden yaratan bir tanrı, savaşların ve yok oluşların sembolü olarak bilinir. Vişnu ise koruyucu ve insani dengeli olmaya kötülüklerden sakınmaya yönelten bir tanrıdır. Bunlara ibadet etmek çok yaygındır. Şiva ve Parvati’nin oğulları sayılan fil başı görünümlü Ganesha’da bilgelik tanrısı olarak kabul edilir ve çok sevilir.

Her tanrının yanında bir hayvanı var. İnek, maymun, keçi, fil ve fare bu hayvanlardan bazıları.

Kırmızının uğur getirdiğine ve kendilerini koruduğuna inanıyorlar. Bu sebeple genelde hep kadınları kırmızılar içinde gördük ve kadın erkek hepsi alınlarına sürekli kırmızı toz sürüp dolaşıyorlar. Özellikle dönüş uçağında ise neredeyse herkesin boynunda ucuz kumaştan olduğu belli kırmızı bir bağlama bez vardı.

Budizm üzerine

Nepal halkının 80%’i hindu, geri kalan 20%’si de budist. Budizm de amaç evrenin yaratıcısı olan tanrının bir parçası olduğunun farkındalığı içinde huzura ve tanrıya yani Nirvanaya ulaşmak. Budizm, Hinduizmin içinden çıkan bir din. insanın kendi içine yönelik çıkacağı ve bilgelik ve güzelliği keşfedeceği bir yolculuk olarak tanımlanıyor. Budanın aydınlanmaya ulaştıktan sonra öğrettiği ilk öğreti olan 4 yüce gerçek şunlardır:

1) Dukkha – Yaşam acı doludur.Budist okullarının büyük çoğunluğu acıların temelini, cahilliğin oluşturduğunu öne sürerler. Cahillik, her şeye körü körüne bağlanarak, gerçeği anlayamama ve yanlış davranışlarda bulunmaktır.Kişi arzular tarafından kışkırtılmış, zincire vurulmuş, tutkuyla bağlanmış, zevk arayışına düşmüşse, kişinin bedensel ve zihinsel sıkıntıları artar, kişinin bedensel ve zihinsel acısı artar, kişinin bedensel ve zihinsel ateşi çıkar, ve kişi bedensel ve zihinsel ızdırap deneyimler.
2)Samudaya – Acıların sebebi cehalet, açgözlülük ve öfkedir.
3)Nirodha – İsteklerin ve arzuların sona ermesi, acıları da ortadan kaldırır. Ruha acı veren duygulardan arınılmalıdır.
4)Magga – Acıların sona ermesinin yolunu Sekiz Katlı Asil Yol gösterir bunlar doğru düşünce, doğru amaç, doğru söz, doğru anlayış, namuslu kazanç, doğru eylem, uyanıklık ve doğru odaklanmadır.

Kathmandu hakkında

Kathmandu, çevresi özellikle Lalitpur (Patan), Kirtipur, Madhyapur Thimi and Bhaktapur ile birlikte toplam 4 milyonluk tarihi bir şehir.

Ülkenin 80%’ini Hindu geri kalanı ise Budist. Dinin herşeyin temeline oturduğu, 1 bina görüyorsak 2 tane tapınak gördüğümüz dünyanın en değişik şehirlerinden biri. Budistlerin dini tapınakları olan pagodalar ve stupalar ve Hinduların dini tapınakları her yerde her an karşınıza çıkıyor. İnsanlar alınlarının ortalarına sürdükleri kırmızı toz boya ile gün içerisinde kendilerini koruduklarına inandıkları için her tapınağın girişindeki bu tozları alıp alınlarının ortalarına sürüyorlar. (Hele dönüş uçağına binerken bu alınlarına sürdükleri toz daha da büyümüştü).

Nepal deprem hattında yer alan bahtsız ülkelerden birisi, tarihlerindeki en büyük 2 depremden birisi 1934 yılında olmuş ve Kathmandu şehri yerle bir olmuş, o dönemde özellikle Avrupa devletlerinden aldıkları fonlarla epey bir toparlanmışlar. Ancak daha sonra 2015 depremi olmuş ve şehir yeniden yerle bir olmuş. Zaten fakir olan iyice fakirleşmiş. Bizim gördüğümüz Nepal neredeyse tam bir şantiye alanı gibiydi. Özellikle gezdiğimiz yerlerde pek çok tarihi binanın ya yıkılmış olduğunu yada yıkım tehlikesi altında olup tahta kalaslarla desteklenmekte olduğunu gördük.

Asfaltsız yollar her yeri toz duman içinde bırakıyor. Maskesiz gezmek gerçekten mümkün değil. sokaktan birşey alıp yemek mümkün değil. Bir de örneğin müslüman inancında biz ibadet ettiğimiz yere ayakkabılarımızı çıkarıp gireriz veya Hristiyan inancında kliseler tertemizdir, ancak Hinduizm ve Budizmin herşeyi kabullenme üzerine bina edilmiş olmasından olsa gerek dini mekanları gerçekten pislik içindeydi. Yani bir yandan din adamlarına ikram etmeye çalıştıkları meyve sebzeler içinde sıraya giriyorken diğer taraftan bu tabakları hazırlamaya çalışırken kullandıkları herşeyi yani meyve kabuklarınnı, bisküvi poşetlerini yerlere atıyorlar.

Nepal`in tarihinde 15. yüzyılda hüküm süren Malla sülalesinden bir kral döneminde kral 3 oğlu arasında Katmandu merkezli krallığının topraklarını 3’e bölmüş, böylece Kathmandu, Patan ve Bhaktapur oluşmuş. 3 prens kardeş kendi topraklarında hüküm sürerken aralarında özellikle sanatın her alanında tatlı bir rekabet havası içinde yaşamışlar. özellikle ahşap oymacılığında gerçekten harika şeyler yapmışlar. 18. yüzyıla kadar devam eden bu 3’lü yapı ülke birliğinin yeniden sağlanması amacıyla son bulmuş. Bu 3 tarihi şehirde özellikle 2015 yılındaki depremden sonra oldukça zarar görmüş, ancak nevariler hala buralarda yaşıyor. Bu merkezlere giriş yerliler için ücretsiz ancak turistlere ücretli.

3 meydanında ana merkezi Durbar Square yani Durber meydanı adıyla anılıyor. dolayısıyla Durbar meydanı demeniz yetmiyor, Katmandu Durbar meydanı veya Patan Durbar meydanı diye özellikle belirtmeniz gerekiyor.

Gezilecek Yerler

Bız gezi turumuza Nepal’e biraz tepeden bakan Swayambunat tapınakları ile başladık. Bir diğer adı da Maymun tapınağı olan bu tapınak bir Hindu ve Budist tapınağı aslında. Taksi ile yolun aşağısında iniyorsunuz ve 365 dik merdiveni tırmanarak çıkmanız gerekiyor. Yol boyu size maymunlar eşlik ediyor. Bu maymunlar oldukça iri ve cüsseli. İnsan gerçekten biraz çekiniyor.

Okuduğum kaynaklarda tapınağın 2 kapısı olduğunu söylüyordu, doğu ve batı kapısı. doğu kapısında bizim çıktığımız dik merdivenler varken, batı kapısından girmek rahatmış, ancak taksici bizi doğu kapısında bırakınca biz direkt tırmanmaya başlamış olduk.

Tapınağın mitolojik hikayesi şöyleymiş : 2.000 yıl önce su ile dolu olan Kathmandu vadisinin tam ortasında bir lotus çiçeği yetişmiş. Bodhisattva Manjushri gücünü kullanarak gölü bölmüş ve suyun buradan akıp gitmesini sağlamış. Ardından kuruyan gölün tam ortasında lotus bir tepeye dönüşürken gün ışığı da Stupa’ya dönüşmüştür. Tapınağın ismi Swayambhu Stupa kendi kendine oluşan demekmiş.

Tepeye vardığınızda sizi budanın gözleri karşılıyor ve stupanın 4 tarafında bu gözleri görmeye devam ediyorsunuz. Budanın gözlerinin üzerinde 13 katl altın rengi halka var ve ucundaki şemsiye Nirvanayı temsil ediyor.

 

 

Tüm budistler stupanın etrafında saat yönünde tavaf yapıyorlar. bu ibadet şekline Kora deniyor.Stupanın etrafında metal dönen silindiler mevcut, bunlara mantra veya mani deniyor ve üzerinde budaya ait olan sözler yazıyor, bu mantraların döndürülmesi ritüelin bir parçası, çünkü bu şekilde budanın sözlerinin evrene ulaşacağına inanıyorlar.

 

 

 

 

Ben bu tapınakta kısa bir de video çekmiştim, bu kısa videouyu da sizinle paylaşmak isterim.

Swayambunat tapınağıdan sonraki hedefimiz Kathmandu Durbar Square idi, ancak taksi şöförü bizi Patan’daki Durbar Square’e bırakınca, önce orayı gezmek zorunda kaldık.

Patan, Katmandu’nun 8km güneyinde kalıyor ve Katmandu’dan Bagmati nehri ile ayrılıyor. Eski adı Lalitpur (Güzellik şehri anlamında) ve Nevariler halen bu ismi kullanıyor. Patan Durbar meydanı Unesco Dunya miraslarını koruma listesinde. Tarihi kayıtlar Patan’ın bu 3 şehir arasında (Katmandu, Bhaktapur, Patan) en eski şehir olduğunu gösteriyor. Meydan tamamen tarihi eserler, tapınaklar ve el işçiliği ahşaplar ile dolu. Tarihi kayıtlar Patan’da 1200 budist tapınağı ve 4 büyük Hindu stupası olduğunu gösteriyor. Ancak 2015 yılı depreminden sonra kaçı ayakta belli değil. Patan tarihi meydanında gezilebilecek tek yer Patan müzesi olarak kullanılan tarihi binaydı. Bu binanın içerisinde Şiva, Vişnu ve Ganeş’e adanmış pek çok eser bulunmakta.

 

 

 

 

Patan’dan sonra bir taksiye bindik ve asıl hedefimiz olan Kathmandu Durber meydanına geldik. Bu meydanın girişinde de 10 dolar ödedik ve ziyaretçi kartlarımızı aldık, eğer daha sonraki günlerde tekrar bu meydana gelecekseniz, 1 fotoğraf ve pasaport kopyanız ile ziyaretçi kartı çıkartabiliyorsunuz ve her gün bu ücreti ödemiyorsunuz. Ancak eğer bizim gibi sadece 1 gün daha gelebilme durumunuz varsa o zaman 1 gün daha gelebilirim diyorsunuz ve resim istemeden size 1 günlük ilave ziyaretçi kartı veriyorlar.

 

 

 

 

Kathmandu Durbar Square’de gördüğüm ve inanamadığım bir bina da yaşayan çocuk tanrı Kumari’nin evi oldu. 2 yaşında bebeklerin arasında seçtikleri bir kız çocuğunu regl olana kadar tanrılaştırıp, regl olduğunda artık masumluğunu kaybettiği için tekrar halkın arasına katarak yeni bir Kumari seçiyorlarmış. Şuandaki Kumari 8 yaşındaymış, biz oraya gittiğimizde saat 3’dü eğer 4’e kadar beklersek 4’de cama çıkacağını söylediler, ancak ben 8 yaşında tamamen makyaja bulanmış bu çocuğu görmeye içim dayanmayacağı için kalmak istemedim.

 

 

 

Aşağıdaki video da Kumariyi gezerken anlattıklarımı dinleyebilirsiniz.

Kathmandu Durbar Meydanında tarihi binalar arasında kaybolarak gezdik ve sonra artık hem dinlenmek, hem de yemek yemek için Thamel’i sormaya başladık. Kathmandu Durbar Square ile Thamel arasını yürümek mümkün, zaten yol boyu hareketli sokaklar, özellikle outdoor spor ve hint kıyafetleri satan dükkanlar var. Kathmandu Durbar Square ne ara bitiyor, Thamel ne ara başlıyor anlamıyorsunuz.


Thamel sokaklarında biraz kaybolarak keşfetmeniz gerekiyor. Paşmina ve kaşmir yününden yapılmış şallar, Himalayalarda yaşayan bir keçi türü olan Yak’ın kumaşından yapılmış battaniye ve şallar, ağaç oymacılığı ürünleri, takılar her yerde. Thamel bölgesi yemek içmek için pek çok alternatifin olduğu hatta birkaç süpermarket görebileceğiniz bir bölge. Yukarıda da belirttiğim gibi benim favori kahve mekanım Himalayan Java Coffee’de burada. Thamel’in sokaklarında pek çok otel gördük, bence bu bölge otel konaklaması açısından da en doğru bölge olabilir. biz bu bölgenin 2 km kadar dışında Shangri-La’da kaldık.

 

 

 

 

İkinci gün gezi turumuza Bhaktapur tarihi şehri ile başladık. Ben bu 3’lü arasında (Bhaktapur, Patan, Kathmandu) en çok burayı beğendim diyebilirim. Oldukça büyük bir yer, en iyisi kapıda bekleyen lokal rehberlerden birini yanınıza almanız, sadece 5 dolar veriyorsunuz ve sizinle 3 saat gezip her binanın tarihini anlatıyor, Nevarilerin yaşadığı ara sokakları gezdiriyor, en sonunda da tabiki de kendisi komisyon aldığı için sizi sanat atalyölerine (mandala meraklıları için olağanüstü atolyeler var) götürüyor (ancak tabi ki sadece bakabilirsiniz ve almak zorunda değilsiniz)

Bhaktapur’un geçmişi 8. yüzyıla dayanıyormuş ve 12-15. yüzyıllar arası da Nepal’in başkentliğini yapmış. 1929 yılında Ingiliz bir romancı, geriye hiçbirşey kalmayacak olsa bile Nepal’den Bhaktapur’daki Durbar Square’i saklayın diye yazmış, o bile dünyanın bir ucundan kalkıp görmeye değer demiş. Bhaktapur gerçekten gördüğüm en güzel yerlerden biriydi. Bhaktapur’da 3 ayrı meydan gezdik, ilk gezdiğimiz Durbar meydanındaki 55 pencereli saray ve prensin banyosuydu. Ne yazık ki saray yıkım tehlikesinde olduğu için içini girip gezmek mümkün değil. Ayrıca sarayın içerisinde halen kullanıma açık bir tapınak var, ancak Hindu olmayanlar giremiyor.

 

 

Sarayın hemen karşısında Rameshwar erotik tapınağı var. Okuma-yazma ve iletişim eksikliği sebebiyle özellikle simgelerin ön plana çıktığı hinduizmin en ilginç örneklerinden biriydi. Halkın algılamasını kolaylaştırıp, bir nevi eğitim amacıyla bir tapınak yapmışlar ve her tarafını Kama Sutra pozisyonları ile süslemişler.

 

 

 

 

 

 

Nytapola tapınağı ise 1702 yılında tamamlanmış 5 katlı bir tapınak, tapınağın merdivenleri koruyucu hayvanlarla süslenmiş, her bir kat bir alttaki figürden 10 kat daha güçlü olarak tasarlanmış. ilk katta 2 güreçşi, sonra fil, aslan, ejderha ve en üst katta 2 tanrıca var.

 

 

 

 

 

 

Bhaktapur’da neredeyse 3 saat geçirdikten sonra Buda’nın doğduğu yere gitmek üzere çıktık yola.

Aslında yol üzerinde Pashu Patinat tapınağının girşini gördük hani şu ölüleri yakıp kutsal nehre attıkları tapınak. Ancak ben bir ölü yakma töreni izlemeyeceğimden emin olduğum için biz buraya gitmedik. Aslında İlker görmeyi çok istedi ancak ben böyle bir manzaraya gerçekten dayanamazdım, okuduğum turist notları bile beni fazlasıyla etkiledi, bir de görmeye dayanamam dedim ve yola devam ettik.

Günün ve gezmizin son durağı Buda’nın doğum yeri oldu. Boudnath Stupa Katmandu’nun 5km kuzey doğusunda yer alıyor ve Nepal’in en büyük stupası. 14. yüzyılda inşa edildiği sanılıyor. stupanın tepesine çıkarak gezmeniz mümkün. Ayrıca etrafında da pek çok dükkan ve kahve evi var. Stupa’nın içini ise gezemiyorsunuz. Stupa’ya girerken dev gibi büyük Mani veya Mantra (üzerinde budanın sözlerinin yazılı olduğu silindiler) ile karşılaşıyorsunuz. Bu 2 koca Maniyi ufacık bir odaya koymuşlar, Budistler içeri giriyor ve bunu çeviriyor. bu stupanın etrafını tavaf etmeleri dini ritüellerinin bir parçası ve bu tavafı yılda 108’e tamamlamaları gerekiyor, çünkü inançlarına göre insanların kurtulması gereken 108 adet kötü davranış varmış.

 

 

 

 

 

 

 

Son Söz

Nepal benim bu zamana kadar gezdiğim en mistik en tarihi yerdi diyebilirim. Nameste yani merhaba sözünü kafamıza kazıdılar. Ancak altyapısız bu şehir toz toprak içinde ve sizi gezerken bir hayli zorluyor. Everesti görmeden dönüp gelmiş olmakta yapamadıklarımızdan biri olarak notlar arasında kaldı. Ancak tekrar gider miyim, işte o biraz yürek ister 🙂

Print Friendly, PDF & Email
Written By
More from acemianne

Etleri aldırdık…

Sabah saatlerinde vardık Memorial’a… Doktorlarımız tam söz verdikleri saatte geldiler… Saat 8...
Read More

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir