Yatılı bakıcı üzerine…


Ya bir yazı bu kadar mı beni anlatır:) daha biz bulamadık o Gül’ü ama eminim çok yakındaaaaa

http://www.ntv.com.tr/arsiv/id/25227676 ‘Yatılı bakıcı’ konsepti, meridyenlerin batı yakasında tanınan, bilinen birdurum değildir. Allaha şükür! İnsan emeğinin pek para etmediği memleketlerde, üç beş kuruş kazanan orta sınıflar, bu tür lükslerden doyasıya faydalanırlar. 

Evlat ana rahmine düşer, ana bakıcı peşine. Acemi anne çok şey duymuştur ama, ‘bakıcı bulma ve elinde tutma sanatı’nın inceliklerine vakıf olmak için, pek tabi, bu birleşmiş milletler gibi dünyaya adım atmak gerekir. Acemi ana,naif ve umut doludur. Geceleri yastığa başını koyar ve beyaz atlı dadının tatlı hayalini kurar. Tecrübeli analara yol yordam sordukça; umut dolu kalbi gölgelenmeye başlasa da ‘cehalet, iyimserliğin temelidir’ ve henüz kırılmamış kalbi, acı gerçeği kabullenmeye hazır değildir.

Tecrübeli analar, bakıcı bulma vasıtalarını bir bir sıralar: 
-Bakıcı/gündelikçi kadınların iş çıkış saatlerinde, Sarıyer minibüs durağında nöbet tutma ve gözünüzün tuttuğuna ”hişşt hişşt”diye seslenme.
-Moldova’ya otobüs kalkan Laleli’deki sokağı mesken tutma. Otobüslere doluşan kadınlardan, ekmeğini kıvrımlı hatlarıyla kazanamayacak yaş ve görünümdekilere, yavaşça yanaşıp iş teklif etme.
-Elinde çok sayıda kaçak Özbek kadın bulunduran apartman kapıcısına başvurma.
-Aslında kendisi bakıcıyken, sonradan işi ilerleten şöhretli ‘bakıcı maması’nı arama.
-Eşin dostun elindeki bakıcı numaralarını arayıp, avlanma.
-Memlekete haber salıp, Nesrin Teyze’nin amcasının oğlunun karısının eltisini İstanbul’a getirtme.
-Gazeteye ilan verme.
-Bakıcı bulan ajansları arama.

Yukarıda saydığım bazı maddeler,sandığınızın aksine komiklik mahsulü değildir. Bu yazının her satırı, yaşanmış gerçeklere dayanır. 2010 yılı Türkiyesi’nde bakıcı pazarındaki ahval ve şerait bu merkezdedir.

Acemi anne,’en havalı yoldan’ başlamaya karar verir ve bakıcı mamasını arar. İlk  görüşme öncesi, yüreği pır pırdır. 55 yaşlarında, saçlar topuz, hafif makyajlı bakıcı adayı kapıda belirir. Dosyasını çıkartıp, başlar albümden baktığı çocuklarla çekilmiş fotoğraflarını göstermeye: ”Bunlar Cevizlioğulları’nın çocukları, bunlar Hoşaflızadeler’in torunları, bunlar Kütükçüler’in yeğenleri”.  

Acemi anne, bitmek bilmeyen foto şovu; ‘ben bu insanların kim olduğunu bilmiyorum’ diyerek, savuşturur. Bakıcı adayı, acemi annenin cehaleti karşısında şaşkın, koşullarını sıralar: ”3 bin 500 lira alırım, çok meyve yerim, günde en az iki kere duş yaparım.” Acemi annenin, aradığı mutluluğu bu kadıncağızın kollarında bulamayacağı kesindir. ”Başka dünyaların insanlarıyız. Sorun sende değil, bende” diyerek; kendisini, Hoşaflızadeler’in kollarına doğru uğurlar. 

Bu görüşmeden sonra, minibüs durakları, gözüne bakıcı bulmak için makul yerlermiş gibi gözükmeye başlasa da öncelikle konvansiyonel yollarla perişan olmayı daha uygun görür. Ve ajanslar aranır. İki tür ajans vardır. ‘Kokoş ajanslar’ ve ‘gariban ajanslar’. Bu ayrımı yapmak için, tabi ki öncelikle o yollardan geçmek gerekecektir. 

Kokoş ajansın sahibi, karşınıza sıra sıra kadınları dizer. Size ‘cenneti’ vaadetmektedirler. Öyle ki bakıcılardan biri: ”Çocuk ateşlense bile, gece sizi uyandırmam. Çocuğunuzun büyüdüğünü bile anlamazssınız” diyerek, olayın mahiyetini ortaya koyacaktır.

”Ben de istemezmiyim, çocuk ergenlik çağını atlatana kadar gözüm görmesin ama 2 bin 500 lira çok” dediğinizde, ipler kopar. Ajans sahibinden, ”kardeşim madem fakirsin, bizi ne uğraştırıyorsun” bakışını yer, kuyruğunuzu sıkıştırır çıkarsınız. 

İlk gariban ajans görüşmesinde, ait olduğunuz yerde olduğunuz hissedersiniz. Boşuna zengin mahallelerinde gezinilmiştir. Aradığınız mutluluk, işte orada, Kadıköy vapur iskelesi önündeki Beltaş çay bahçesindedir. Burası dadı/ana buluşma noktasıdır. Çoğunluğu çekik gözlü ya da altın dişli, 4/5 kadın anaların karşısına inci gibi dizilir ve geçit töreni başlar. Gariban ajansın sahibi açık da sözlüdür: ”Yeni gelmiş kaçaklar: 400 -500 dolar; tecrübeli kaçaklar: 700-800 dolar; oturma/çalışma izni olan tecrübeliler: 1000 dolar”.  

Dadı dünyasının teknik dilini de yavaş yavaş çözmeye başlarsınız. En popüler söylem: ”Sizden elektirik aldım”dır. Ajans sahibi arar: ”Hatice, 100 lira düşüyor. Sizden elektrik almış” der. Nesire, Pazar günü izin yapmasa da olur: ”sizden elektrik almıştır”. 

Kaçak istemezsiniz. Kimisinin verdiği referans sağlam çıkmaz; ötekisi, son anda bir hastalık çıkarıp, ortadan kaybolur. Birinin altın dişine, ötekisinin geveze oluşuna takarsınız. Sonunda; onlarca kadınla görüşme yapmaktan bezmiş, soru sorasınız kalmamış,önünüze dizilen kadınlara boş boş bakar hale gelmişsinizdir. Hepsi birbirinin aynı gözükmeye başlamış, ‘beyaz atlı dadı’ hayali başlamadan bitmiştir.

Sonra birgün kapı çalar. Gül İlyasova çıkagelir. Dişleri hepiciğinden daha çok altın, makineli tüfek gibi nefes almadan konuşur.  Beş dakika içinde; Azerbaycan’daki annesinden, evdeki eşyaları satan kocasına bütün hayat hikayesini sormasanız da anlatır. Ne desen; ”heee, heee, heeee” der ve sonra da hemen uyarısını yapıştırır: ” Benim üstüme bağırmayasın, zırıl zırıl ağlarım”.  Referanslarını alır, arkasından kocanızla birbirinize bakakalırsınız. Kocanız ”ne dersin?” der.  Sizin ağzınızdan, inanamasanız da o yanıt çıkar: ”Valla ben elektrik aldım!”.

Print Friendly, PDF & Email

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir