Asya`da bir durak Kuala Lumpur

Asya’ya yerleşeli 2 ayı geçti, ancak yepyeni bir ülkeye sıfırdan, 2 çocukla yerleşmek düşündüğümden ve hayal ettiğimden çok çok daha zor oldu. 
İlk ayımız, önce okul, sonra ev bulmakla geçti. Birbirinden bağımsız, ama hepsi ayrı ayrı önemli o kadar değişken vardı ki, tek doğrunun olmadığı yerde, karar vermenin zorluğunu yaşadık( bunları ayrı bir postta anlatmam lazım)
HK’a yerleşme kararımızda bizi en çok heyecanlandıran konulardan biri de Asya’nın kalbine gidecek, buradan pek çok yeri gezebilecek olmamızdı, liste o kadar ama o kadar uzun ki 🙂
Bakıcımız uzun onay süreçleri sonunda işe başlayınca, Nurcan annem de sağolsun HK’da yanımızda olunca, üstüne üstlük Malezya’da Türk pasaportuna  vize istemeyince, bu hafta İlker’in peşine takılıp Kuala Lumpur’a az biraz nefes değiştirmeye geldim.
HK- Kuala Lumpur arası Cathay pacific direkt uçuyor ve ortalama uçuş 4 saat sürüyor. Bu benim Asya’da ilk uçuşumda ve bence Cathay pacific hiç Türk hava yollarını aratmıyor. 

Buarada biz 2 sene için HK resident’ı yani geçici vatandaşıyız. Bu sebeple HK ID kartlarımız var. Havaalanından başka bir ülkeye çıkmak/ veya HK’a geri dönmek marketten alış veriş yapmak kadar kolay. Kimse pasaportumuza bakmadı. HK ID kartımızı gişeye okuttuk, baş parmağımızı tarattık ve ülkeden çıktık. Gerçekten HK insan hayatını kolaylaştırmak üzere kurulmuş bir şehir 🙂
KL havaalanı da oldukça büyük ve düzenli. Fiyatlar HK’dan en az %20 daha ucuz. 
Kalacağımız hotel Grand Dorset, Subang’da yani şehir merkezinde değil( malum İlker iş için burada olduğundan fabrikaya yakın bir otel seçmişler). Taksiye binmek için havaalanından çıkmadan nereye gideceğini söylüyorsun, ve parayı kredi kartıyla ödüyorsun(ama bu sadece havaalanı taksisi için böyle sanırım). Havaalanından Subang’a dünyanın yolunu geldik ve 70 ringit gibi yani 50lira gibi birşey ödedik. Otele varışımız akşam 7 olunca bugün merkeze gitmek istemedik. Otelimizden shuttle ile gidilen Sunway pyramide adında bir avm varmış oraya gittik yemek için. İyi ki de gitmişiz. Yemek için iyi bir Malay food yemek istediğimizi söyledik, alternatifler arasından bize Ten Years güzel geldi, burası değişik konseptli bir Malay restoranı, şöyle ki onlarca yıldır street food yapan ve turistlerin, bloggerların, yerel halkın en sevilenler listesine girmiş 8 Malay’ın hazırlamış olduğu yemekleri satıyorlar. Yani normalde bu yemekleri yemek için gidip bu kişileri sokaklarda da ziyaret edebilirsiniz, ama bu restoran bu yemekleri size servis ediyor( yemekleri doğrudan bu kişiler hazırlıyor, onlar satıyorlarmış) 
Ben 3 kuşaktır var olan bir sokak satıcısının baharatlı noodle’lu karidesli bir spesyalini yedim, harikaydı, resmen doyamadım ve bu harika yemek için sadece 14 ringit yani 10 lira ödedik. İlker de rengi mavi olan pilavlı baharatlı bir tavuk yemeği yedi. Yanında güzel içeceklerimiz, üzerine de Malay’lara özgü dondurmalı koca bir soğuk kahve ile hesap 40 lira ancak tuttu. 
Sonra avm’de biraz gezerken, halloween ürünleri de satan bir dükkan bulduk ve kendimizi kaybettik. Malum bu ay sonu Halloween, Türkiye’de kutlamazdık ama HK’da kutlanıyor, beni de bir kostüm telaşı almıştı. HK’da bulduğum en ucuz şapkalar 49-59hkd yani 20-25 lira idi, KL’da bir avm içindeki dükkandan aynı cadı şapkalarının 5 ringite yani 4 liraya aldım. Resmen akşam akşam mutluluktan ölüyordum, ne ara saat 10 oldu da Avm kapandı anlamadım 🙁
Ama biz yemeğe doyamadık, oradan çıkıp bir de akşam 10’da soluğu buppa shrimp co’da aldık. Hani şu meşhur forest gun filminde filmin sonunda adamın açtığı karides restoranında 🙂 KL gerçekten ucuz ötesi bir yer, karides, kalamar, harika bir kokteylle gözümüzü doyurduk. 
Sabah güne erken başladım. Otelimiz şehrin dışında ama güzel bir otel, kahvaltıda peynir, zeytin var, hatta üstüne bir de bildiğin el açması gözleme var 🙂 HK’a geldim geleli iyi kilo vermiştim, ama bu tatilde birkaç kilo alacağım kesin bence . 
Bugüne Batu mağaraları ile başlamak istedim.
Otelden bir taksiye binip metro durağına geldim. Taksi 6 ringit ile açıldı, metroya gelene kadar aslında 7.30 gibi birşey tuttu ama adam birkaç düğmeye basınca rakam 10.60 oldu 🙂 10 versen olur dedi sağolsun, kırmadım verdim 🙂
Otelimiz subang jaya metro istasyonunda, Batu Caves’e gitmek için önce KL sentral istasyonuna gideceğim, burada hat değiştirip Batu Caves’e geçeceğim. Bu bilet işin 4.70 ringit ödedim.(ama metroyu tam 20 dakika bekledim) subang jaya’dan Kl santrala 30 dakika sürüyor metro. Batu caves’e giden metro ise KL sentral’dan 40 dakikada bir kalkıyor( yoğun saatlerde 15 dakika da bir, yoğun olmayan saatlerde 45 dakikada bir kalkıyormuş) Ben 10 dakika bekleyeceğim için hadi bekleyeyim dedim, ama metronun hızlı bir ulaşım aracı olmadığı belli 🙂 
Buarada yemenin, içmenin, sakız çiğnemenin, hayvan sokmanın yasak olduğu çok metroya bindim de öpüşmek gibi edepsiz davranışların yasak olduğunu açıkça belirten bir metroya, hatta kadın ve erkeklerin ayrı ayrı vagonlara oturduğu bir metroya daha önce binmemiştim( kadın ve erkek ayrı vagonlardayken nasıl öpüşecekler onu hiç anlamadım ama) İşte bu bir müslüman ülke 🙂
Buarada aldığınız bileti saklamanız gerekiyor, çünkü girerken okutmuyorsunuz, ama çıkış kapında bir görevli biletleri topluyor.(bu KTM`de boyle bir de baska bir metro hatti LRT o biraz daha hizli onda giriste jeton aliyorsunuz, jetonu okutuyorsunuz, cikista jetonu delikten atiyorsunuz yoksa kapi acilmiyor zaten)
Ve işte tam 1 saat sonunda muhteşem Batu mağarasındayım. Okuduğum kaynaklara göre Hindistan dışındaki en büyük Hindu tapınağıymış. Fotoğraflarım ne yazık ki güzel değil, çünkü her tarafında tadilat vardı. Ktm’den hemen önünde iniyorsunuz ve buradaki market bile aşırı ucuz yani buz gibi kutu içecekler en turistik yerde 2 ringit sadece. 

Henuz muhteşem Lord Murugan heykelini görmeden ufacık bir gölet karşıladı beni, o kadar temizdiki içinde kocaman balıklar vardı.

Lord Murugan heykeli, dışı altın ile boyanmış. 24 milyon rupeye mal olmuş. 42.7 metre yüksekliğinde ve gerçekten çok ihtişamlı.

Temple cave yani en yukarıdaki büyük tapınağa ulaşmak için maymunlarla kaplı tam 272 merdiven tırmanmak gerekiyor. Tapınak 400 milyon yıllık doğal kalker taşlarından oluşuyor, 100 metre yüksekliğinde ve gerçekten çok ihtişamlı, ancak içerisi tam bir inşaat alanı, insan eliyle yapıldığı belli olan bazı şeyleri yıkıyorlardı, tabi mağara içinde bir çalışma olduğu için iş makinesi yok, hepsi insan eliyle. Hem inşaat pisliği hem maymunların yiyip etrafa attıkları derken, mağara içi resmen pis. Sağda solda küçük tapınaklar var ve din adamları dualar ediyor, ayakkabılarınızı çıkarıp sıraya girebiliyorsunuz ve din adamı sizi kutsuyor, alnızın ortasına beyaz birşey sürüyor. Din adamına bir hediye veya ufak bir para bırakmanız adetten. 


Ocak ve şubat ayında ayrıca Thaipusam festivali oluyormuş, ve insanlar Lord Murugan’ı yıkamak için testilere doldurmuş, ağırlığı 20 kg’ı bulan testilerde süt taşıyormuş. Bu festival pişmanlık ve özveri için düzenleniyormuş. 
Batu caves’i gezerken öğrendiğim birşey de anne maymunların özverisiydi. Bebelerini sırtında değil ama göbeklerinde taşıyorlardı. Aklıma son zamanlarda gece de 4-5 kez uyanan ve 15 kiloluk haline bakmadan evin içinde beni 4-5 tur gezdiren Can geldi. Anne her yerde anne işte! 

 Batu Caves’e saat 11’de vardım ve tüm turu yapıp, 12’deki trenle geri şehre dönüyorum. Tabi Batu mağarasından ayrılmadan taze hindistan cevizinin da tadına bakmadan ayrılmak istemedim. Birşeye benziyor mu derseniz? Hayır 🙂 ama sadece 5 ringit 🙂

Batu caves ziyaretimden sonra tekrar KtM yani metroya bindim ve bu sefer merkeze geldim. Gezeceğim bölgelere bakınca KL sentral yerine Bank Negara bölgesinde inmek bana daha mantıklı geldi. Bilet sadece 2.30 ringit. Batu mağarasını gezmeye başlamadan önce dönüş trenlerinin saat kaçta olduğuna bakmanızı öneririrm, çünkü 40 dakikada bir geliyor sadece. 
Bank Negara durağında inince hemen önünüze çıkmıyor Merdeka square ama panik olmayın, az biraz yürüyünce( 5 dakika kadar) ulaşıyorsunuz, dünyadaki en uzun bayrak direğinin asılı olduğu bağımsızlık meydanına, burada gerçekten insan çimlere uzanıp yatmak istiyor. Meydan yemyeşil, etrafında  saint mary’s cathedral, sultan abdul samad building, kl city galery var. Yolun karşısında ise national tekstil museum ve az ilerisinde Masjid Jamek( yani Cami) var. KL city galery değişik bir yer, 5 ringit vererek giriyorsunuz, malezyanın tarihini anlattıkları ve gelecek 10 yılda neler olacağını gösterdikleri bir visualları var, içeri girerken ödediğiniz 5 ringiti çıkışta mağazada veya büfede harcayabiliyorsunuz.
Galeriden çıkıp yolun karşısına geçerken bir Hintli kardeşime caminin yerini sordum, sormaz olaydım, ben de oraya gidiyorum gel benimle dedi. Kendisi Malezya turizm elçisi gibiydi maşallah, geze geze gittik, bol bol fotoğraflarımı çekti, sonra selfie bile yaptı kendi telefonuyla, facebook adın ne dedi, dedim abi yok bende facebook, çok üzüldü, nasıl bulucaz birbirimizi dedi 🙂 


camiye girişte, ibadet saai ziyaretçi almıyoruz dediler, sağolsun benim için Malayca konuştu kapıdaki görevliyle, o da müslüman dua edecek dedi, üzerime bu elbiseyi geçirip içeri girmeme izin verdiler. 

Sevgili dostuma çıkışta kocamla buluşucam dedim, ne olur bekleyin, ibadet edeyim, sizi ben gezdireyim dedi 🙂 Resmen Malay turizm elçisi bulmusum yolda. Yok abicim valla acelem var ben gidicem dedim, nereye dedi, Chinatown’a dedim, tamam ben bulurum sizi orada dedi 🙂 ama karşılaşmadık 🙂
Chinatown’a önce central marketle başladım, içerisi kocaman bir kapalı pazar. Yani ben HK’da yaşıyorum, tüm ürünler Çin’de üretiliyor ama burada 5’de 1 fiyatına. Özellikle central markette ust katta hint kıyafetlerinin satıldığı alanda kendimi kaybettim. Oradan çıkıp yeniden bir Hintli arkadaşıma Chinatown neresi diye sordum. Yolun hemen karşısında, yeşil bir bina vardı, onu görüyor musun dedi, evet dedim, onun arkasında dedi, sonra da geleyim mi seninle dedi. Yok abicim sağol, bulurum ben dedim. Ya sevgili Hintli kardeşler, 1 milyar insansınız, çok mu yalnızsınız, neden sürekli bir yabancıyla arkadaş olma çabası içindesiniz :))
Chinatown’da zaman nasıl geçti anlamadım. Yemek bile yememiliştim, ama pazarda meyveciler var. Kesiyorlar, soyuyorlar, bir torbaya koyuyorlar, alıp yiyorsun. Torbası 1.5 rinyit 🙂 gün boyu bulduğum köşe başında meyve yiyip durdum. 
Yorulduğum bir anda, önüme ayak msajı yapan bir yer çıktı. 30 dakikası 30 rinyite bir de ayak masajı yaptırdım. Keyiften çatlıyordum artık. 
Chinatown’un hemen başında pasar seni durağından bedava otobüsler kalkıyor ve bu otobüsler şehir merkezinde neredeyse her yere gidiyor. Benzin o kadar ucuz ki bazi otobusleri parali yapmaya gerek gormemisler. 
Otobüsüme bindim ve pavillion’a gittim. Yol üzerinde giderken KL Tower’ı da gördüm, ancak tepeye çıkmamaya karar vermiş olduğum için inip gezmek istemedim. 
Pavillion durağında inince, merdivenlerden çıkıyorsunuz ve doğrudan alış veriş merkezinin yemek sokağının olduğu kata çıkıyorsunuz. (burası bir bağlantı yolu ve bir ucu KLCC’ye bağlanıyor, onu aşagida anlattım)
Yemek katına çıkınca acıktığımı anladım, gayet güzel western kafelerin olduğu bir sokaktı burası ama daha planlarım olduğu için uzun uzun bir yemek yemek istemedim. Aşağı food coorta indim, yemeklerden resmen başım döndü. Hangisi seçeyim diye dolanıp dururken, moğol mutfağından Teppenyaki’yi gördüm ve oraya karar verdim.
 Karisesli fried rice söyledim ve bitmesin diye resmen ağladım. Gomongo halt etmiş, harika ötesi bir yemek yedim. Ve koca tabağa 10 rinyit para ödedim.
Yemekten sonra Madrid’de yediğimiz Pratzel ve Crutosların hazırlanıp, satıldığı Auntie ile baslayan ismi olan bir büfenin önünden geçerken, 1 servis çikolatalı crutos istedim( 4 küsür rinyit), sıcak çikolata ve hamur yedikten sonra öyle bir mideme oturdu ki resmen yollarda düşüp bayılıcam sandım 🙂 yok bu Malezyaya gelmemek lazım. Resmen kıtlıktan çıkmış gibiyim.
Pavilion avm’den çıkıp kendimi jalan bukit bintanga attım, hareketli bir alış veriş caddesi daha. Gezmesi keyifli, şöyle bir caddede yürümek yaklaşık yarım saat. İnsan kendini sağlı sollu konumlanmış avm’lere atmamak için zor tutuyor. Ama bana HK da avm gezmekten gina gelmis oldugu icin hic ilgimi cekmedi ve global markalar az biraz ucuz olmasina ragmen dunyanin hic bir yerinde o kadar da ucuz degil. 
Caddede fazla acıtasyon yapan dilenciler var, ben biraz rahatsız olup, klcc’ye yürümek için pavilion’a geri döndüm.
Hiç sokak görmeden, alışveriş merkezlerinin birbirine bağlandığı köprü yollardan -bunlara skybridge deniyor- yürüdüm ve suria avm’ye geldim. Burası petronas ikiz kulelerinin altındaki avm, petronas ikiz kuleleri gerçekten ihtişamlı, 41. Katında gözlem kulesi varmış, bina 86. Katlıymış ama güvenlik sebebiyle o kısımlar gezilemiyormuş. Yani insan gökdelenler cenneti HK’da yaşayınca o kadar da yüksek gelmedi gözüme. Yani biz de Imperial’deki değil Hermitage’daki evi tutsaydık, 70.katta oturacaktık 🙂
Ancak gökdelenlerin önündeki oturma alanı ve ışık gösterisi hoşuma gitti, biraz da yorgunluktan olsa gerek ne kadar oturmuşum hatırlamıyorum.
Suria Avm,  bildiğimiz bilmediğimiz bütün markaların toplandığı devasa bir avm, insan gezerken kendini kaybediyor.

Ben de HK’a gelince ya bu Asya’lı kadınların cildi neden bu kadar güzel diye bakakaldığım, araştırmalarım sonucunda Asyalı kadınların dünyanın pek çok ülkesindeki kadınların neredeyse 3 katı kozmetik ürünü aldığını öğrendiğim ve Asya’ya özgü en özel kozmetik firmasının SK II adında bir japon kozmetik devi olduğunu öğrendiğimden beri, bakıyordum bu SK II markasına. Hatta benim annem bir krem canavarıdır. HK’a gelince epey bir ilgilendi bu firmayla. Ama fiyatlar gerçekten çok yüksek. KL’da bu markayı HK’dan neredeyse %20 daha ucuza bulunca, birde erken yılbaşı promosyonlarıyla birlikte, eşantiyon ürünlerle beni kandırınca, hem annemi hem kendimi kremlendirdim burada 🙂
Akşam saat 10’da avm’yi kapatıp, otelin yolunu tuttum. Harika bir KL gününü bitirdim.
20 Ekim sabahına yine erken başladım, ama otelde uzun uzun bir kahvaltı yapıp çıkmam ancak 9 oldu, 10 ringit ile metro istasyonuna geldim ve buradan 5.80 ödeyerek Chow kit biletimi aldım. Bugün önce biraz Malay mahallelerini gezip, sonra little india’ya gideceğim ve günü dün aklımın kaldığı China Town civarında bitireceğim.

Otelimizden birkaç hat değiştirerek Chow Kit’e vardım. Dün mavi tren yani KTM’ye binmiştim, bugün pembe tren yani LRT’ye bindim ve çok daha hızlıydı. Zaten üzerinde de RapidKL yazıyor 🙂
Chow kit’in ne olduğunu inanın anlamadım. Sabah 10:30 olmasına rağmen yağlı kızartma kokularından, börek ve gözleme kokularından gezemedim bile. Zaten gezilecek neresi var onu da anlamadım. Notlarım arasında yazar Chow Kit pazara ve Bot markete, chow kit monorail istasyonuna bile gittim, ama her yer sefillik içindeydi, gezecek yer bile bulamadım. Malay kadınlarının taktığı, harika feraceler ve baş örtülerinin satıldığı dükkanlar vardı sıra sıra ama onlara bile binmek istemedim. 
Bindim GoKL bedava otobüsüme, ver elini Little India. Buraya ulaşmak için KL station’da inmek gerekiyor, burası pek çok metro hattının birleştiği bir nokta o yüzden oldukça büyük bir metro istasyonu ve avm. İçinden geçip. Skybridge( yani yol üstü köprüsü) ile Hint mahallesinin başladığı yere ulaşıyorsunuz. Ben kime sorsam Little India uzak taksiye bin dedi ama yüreyerek 10 dakika olmadan oradaydım. Little India’da bol bol hint müziğine doydum, ne olduğunu anlamadığımdan hiçbir şey alamadığım pek çok Hint marketi gezdim. Eda ve Zeynep’e hint kızlarının giydiği geleneksel elbiselerden aldım (yok öyle Elsa-Cinderella felan, yaşayan örneklere heveslensinler biraz) kollarına da sıra sıra bilezikler aldım 🙂 bu yılbaşı böyle olsunlar 🙂

Hint mahallesinde kokudan burnumu daha fazla kırmadan tekrar sentral’a döndüm ve GoKL otobüsüne binip soluğu özgürlük meydanında aldım, çimlerde uzandım, dinlendim. Sanırım dün kendimi çok yormuşum, aslında henüz görmediğim  haritaya gore Chinatown`un sol tarafinda kalmis olan Sri Maha Mariamman Temple, Masjid Nwgara ve Ismamic Art museum vardı ama Central markete gidip dün aklıma koyduğum birkaç şeyi aldım, Çin mahallesinden çocuklara oyuncaklar aldım( sonunda Zeynep’in istediği dev boy barbie bebeği alabildim, üstüne bir de erkek barbie yani Ken istiyordu, ondan da aldım). Ve şimdi daha saat 4 olmadan otelime dönen metrodayım. Hızlı koşan at çabuk yorulur sözünü doğruluyorum resmen bugün.(bu arada bu notlari Malezyadan dondukten sonra guncellerken not etmeden duramayacagim, keske oyuncaklarin hicbirini almasaydim, cunku hepsi inanilmaz dandik cikti, ya kirildi, ya 2 caldi sustu, kalemler akti, uffff cok pismanim cokkk)
Otelde biraz dinlendikten sonra soluğu Sunway pyramide alış veriş merkezinde aldım.  İçeri girerken bugün sürekli atıştırdığımı ancak yemek yemediğimi fark ettim ve bubba gump’da bir mola verdim. Şöyle kalamarlı karidesli bir tabak söyleyeyim dedim kendime, ve bu koca kova geldi, kalamar ve karides aşığı ben bile resmen artık yemekten komaya girdim:) bu koca kocaya sadece 48 ringit ödedim, bakalım bu restoran HK’da da var oraya gidince ne kadar ödeyeceğiz ben söylerim size 🙂


Akşam İlker’in üniversiteden arkadaşı Kaan’la buluştuk. Kaan 2 senedir burada Nestle çikolata fabrika müdürü, zaten biz ennnn çokkkk Kitkat severiz 🙂 Kaan bizi şehir merkezine değil, Bangsar Shopping Center’a götürdü, burada harika bir restoranda hem Malay hem Hint mutfağı denedik. Şişde takılı gelen eti, biz Suada’da bir sezon açılıp kapanan Quante adındaki Brezilya mutfağında yemiştik. Valla burada bu kadar hamur işiyle bu insanlar nasıl zayıf kalıyor bilmiyorum. Masamızdaki herşey çok lezzetliydi, önce Coffee Caramel’li sonra da Lycee’li mojitolarım da güzeldi, ama en güzeli dünyanın bir ucunda sevdiğimiz bir dostumuzla doya doya Türkçe hasret gidermekti 🙂

Aslinda cuma gunu bizim KL`da son gunumuzde ve oglen ucagiyla donecektik ancak HK’da T8, yani tayfun 8 sinyali sebebiyle hayat durdu, okullar iptal oldu, uçaklar durduruldu. Cathay havayolları uçağımızı iptal etti. cumartesi akşam 17:40 uçağı ile dönebildik.

Cuma günü bütün gün benim olunca, şehirde gezmediğim birkaç temple kalmıştı, onları da gezdim ama gerçekten gidin görün diyemeyeceğim, çünkü hiçbir özelliği yoktu. Bence KL’da fazladan bir gününüz varsa, onu kendinize ayırın, thai’li masaj ustalarına kendinizi bırakın, sizi yoğursunlar, yumuşacak yapsınlar 🙂 (1 saat vucüt masajına 70rinyit, 1 saat ayak masajına 50 rinyit ödedim, ama bu fiyatlar otelimizin olduğu Subang’da böyle, belki şehir merkezi daha pahalıdır)
KL’da mahsur kalmanın en güzel yanı, Kuantan’da yaşayan ama haftaarası olması sebebiyle 2 saatlik yolu gelemeyen Gokcen ve Onur`un hicccc usenmeyin bir oglen yemek yemek icin bizi gormeye

KL’a gelmesi oldu. Bizi otelden aldılar ve birlikte güzel bir yemek yedik ve bizi havaalanı bıraktılar 🙂 

Hayatta en büyük zenginliğimiz, sevdiğimiz, keyif aldığımız, dünyanın bir ucunda bir telefonla yanımıza gelen dostlar biriktirmiş olmak 🙂
Print Friendly, PDF & Email
Written By
More from acemianne

Hava durumları

Bugün konumuz hava durumu :)) Zeynep okulda hava durumunu öğreniyor bıgün… Sınıfımızda...
Read More

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir