Macera dolu Amerika Varan 4-New York-Mayıs 2011

17/05/2011

Nasıl anlatsam, nereden başlasam? New York’a ilişkin notlarımı, Mayıs 2011’de gitmemizin üzerinden neredeyse 7 ay geçtikten sonra yazıyorum.  Daha şimdiden keşke gelir gelmez hemen yazsaymışım diyorum.
Bence burası her dünyalının ölmeden önce uğraması gereken bir yer J
Bizim New York’ta bulunma amacımız, Ağustos ayında doğan kızımız Zeynep için bol bol alış-veriş yapmaktı, bu yüzden turistik bir turdan ziyade alış-veriş turu yapmış olduk. Ama zaten Amerika alış-veriş cenneti bir yer.  Yeme içmenin ve konaklamanın çok pahalı olduğu ancak alış-verişin ise bir o kadar ucuz olduğu harika bir memleket.
Önce genel bilgiler ile başlayalım. New York, şehir planı olarak çok düzgün bir şehir, indiğiniz yerden hemen bir metro haritası bulmakta fayda var (biz otelin lobisinden büyük boyunu almıştık ancak http://www.mta.info/nyct/maps/submap.htm  adresinden de basabilirsiniz). New York metrosu sizi mutlaka gideceğiniz yere yakın bir yere ulaştıracaktır. (Biz iner inmez önce 30 Dolar’a 7 günlük sınırsız metro kartı aldık. 1’den 7’ye kadar hatlar ve A’dan Z’ye kadar line’lar mevcut (bazı line’lar kullanılmıyor). Renkler biraz karışık görünse de aslında haritayı  5 dakika inceleyince hemen hepsi çözülüyor ve keyifli bir oyun başlıyor.  Elinizdeki haritaya bakıp aman 10 sokak varmış yürüyeyim derseniz 1 saatten fazla zaman alabilir. Zira sokak araları biraz uzun J Unutmamamız gereken en önemli şey, Manhattan’ın gerçekten çok büyük bir ada olduğu J
New York Şehri yani nam-ı değer Big Apple. Manhattan ve Staten adaları, Long Island’ın ucundaki Brooklyn ve Queens bölgeleri ve anakarada bulunan Bronx’dan oluşuyor. Karşı kıyısında bulunan yer ise New Jersey. Manhattan ve Brooklyn eğlencenin, iş dünyasının, alışverişin, kısacası hayatın olduğu bölgedir. New Jersey’deki oteller çok daha uygun ancak ulaşım gerçekten ciddi bir problem.  Örneğin almış olduğunuz metro kartı Jersey’de geçerli değil.
En ideali Manhattan adasında kalmak gibi görünse de, fiyatlar yönünden biraz fazla pahalı olduğunu dikkate almak gerekiyor. New York metrosu 24 saat çalışıyor, bu nedenle kalacağınız otelin metro hattına yakın olması aslında yeterli bence. Biz Manhattan adasında değil, Queens’de  Quality Inn Long Island City otelinde kaldık. Oteli her zamanki gibi booking.com’dan ayarladım. Bence otel seçimimiz çok doğruydu, çünkü sarı hattaki N ve Q line’lar otelimize 5 dakika yürüme mesafesi kadar yakındı. N ve Q line’lar hem Manhattan’ın merkezi Times Square meydanından geçiyor hem de Manhattan adasının  en altlarına yani özgürlük anıtının oralara kadar gidiyor. Otelde ücretsiz wi-fi ve kahvaltı dahildi, 2 kişi için gecelik 130 dolar ödedik.  Lüks bir otel değildi, ancak sabahın bir köründe otelden çıkıp, gezmekten bayıldıktan sonra gecenin bir saati otele geri döndüğümüz için bence bizim için gayet ideal bir oteldi.
09 Mayıs 2011’de İstanbul’dan kalkan THY tarifeli uçuşumuz ile direkt New York’a gitmiş ancak orada hiç soluk almadan Florida’ya devam etmiştik. Tam 8 gün sonra bu sefer Northampton’dan Peter Pan otobüsü 5 saatte 30 Dolar’a New York’a geldik.
Otobüs New York şehir merkezinin içinde Port Authority’de indiriyor. Port Authority’de indikten sonra çok uzun olmayan bir yürüyüş ile 49. Caddedeki metroya geldik (tabi acemilik ile epey bir dolaştık yerin altında) ve oradan hemen otelimize gidip eşyalarımızı bıraktık, odamıza yerleşemedik çünkü otel saat 3’den sonra check-in alıyormuş, biz de valizlerimizi teslim ettik ve Q line’a binerek kendimizi Manhattan adasına attık, Soho’nun alt bölgelerindeki Canal Station’da indik. Broadway street çok hareketli ve güzel. İlk gün hiçbir plan yapmadık, sadece ve sadece New York’a hayran hayran bakmak istedik. Manhattan adasının Village bölgesinden alt tarafı keyifli ancak biraz karışık, bu bölgenin üzerinde ise sağdan sola 12 avenue ve aşağıdan yukarıya 135 cadde var.
60. Cadde itibari ile Central park başlıyor, 110. Caddeye kadar devam ediyor. O kadar büyük bir park yani. Mutlaka görülmesi ve gezilmesi gereken bir yer.
60. Caddenin üzeri Upper side, biz bu bölümü hiç ziyaret etmedik, açıkçası ben biraz Harlem’den korktum sanırım J
Manhattan’ı kafada oturtmak ve kaybolmamak için adayı, kareli bir defter gibi hayal etmek gerkeiyor. Bir yer tarif edilirken bina numarası, avenue numarası ve cadde numarası söyleniyor. Mesela 240, 42nd and 5th avenue ( 5. Avenue’daki 42. Caddedeki 240 numaralı bina demek) ya da mesela Apple store 59-5’de. Yani 5. Avenue üzerinde 59. Caddede.
Özellikle Soho taraflarındaki bir hayli hareketlenen Broadway caddesi bu kareli defterin tek istisnası olarak Manhattan adasını çaprazlama kesiyor. Ancak Broadway’in kestiği her avenue’da çok güzel binalar var. Mesela times square Broadway ile 7. Avenue’nun kesişiminde veya 5 ile Broadway’in kesişiminde Flatiron building var ki görülmeye değer çok güzel bir bina. 
Biz Canal station’da indik ve Times Square’e kadar 5. Ve 6. Avenue’lardan ve arada canlı gördüğümüz sokaklardan yürüdük. Yaklaşık 3 saatte J
Arada Chickpea adında küçücük bir yerde Falafel yedik, bu zamana kadar yediğim Falafel’lerden çok daha güzeldi, çünkü kızartma değil fırınlanmıştı.
Times square’e vardığımızda akşamüzeriydi. Burası ilk defa görenleri gerçekten hayrete düşürüyor. Ağzın açık aval aval etrafı izliyorsun. Hatta öyle ki, seyir terası bile yapılmış. Buranın neden dünyanın merkezi olduğunu anlıyorsun. Açık hava kocaman bir reklam panosu gibi. Eğer orada reklamın varsa sen bir dünya markasısındır.
Meydan da seyir terasının hemen solunda THY’nin kocaman bir reklamı vardı. 
Times square’de bulunan M&M şekercisi ve Babies R us adama kafayı yedirtiyor.
Arada soluk almak için TGI Fridays’e uğradık, Alper ve İlker buz gibi biralarını yudumladılar, bende Amerika’da keşfettiğim muhteşem içecek Root Beer’ı denedim.
Buarada Broadway showlarından birine ucuz bilet almanın da bir yolu var. Bu biletleri gitmeden önce internetten almanız en iyisi, çünkü iyi oyunlar hep kapalı gişe oynuyur, ancak aynı gün akşam oynayacak oyunlar için boş kalan koltuklar o gün TKTS gişelerinde %50 indirimle satılıyor. Bu gişelerden biri Times Square meydanında. Zaten seyir terası dediğim yerde bu gişenin üstü oluyor hemen. Ancak gişede yaklaşık 2-3 saatinizi harcayıp sırada beklemeniz gerekiyor. Açıkçası biz gitmeden önce biraz niyetlenmiştik ancak 3 saat ayakta bilet sırası bekleyeceğimize çıkıp sokaklarda gezelim daha iyi diye düşündük.  TKTS gişelerinden bir diğeri de Brooklyn Bridge’e yakın bir ara sokakta. Kime sorsanız gösteriyor zaten.
İlk gün için son durağımız Apple Store oldu. Bunun için 42. Caddeden 59 ile 5’in kesişimine yürüdük, artık ayaklarımıza kara sular indi resmen.  Apple store çok ilginç bir bina. Tamamen camekan, yukarıya değil, aşağı doğru iniliyor. 7 gün 24 saat açık ve önünde hep kuyruk var.  Biz yeni çıkan Ipad 2’lerden sorduk ve tamamen bittiğini öğrendik. Ne zaman gelir sorusuna ise, adam her gün uğrayın cevabını verdi J buradaki fiyatlara %9 state tax ekliyorsun. New York diğer her yerden pahalı bir şehir.  Bu yüzden aslında eğer herhangi bir şey alınacaksa, gitmeden amazon gibi bir internet sitesinden %0 tax ile sipariş verip, kalacağınız otele göndertmek mümkün olabilir. Ancak tabi önceden otel ile görüşüp haber vermek gerekir.
Akşam saatlerinde açlıktan ölmek üzereyken 5 ile 36’ın kesişiminde Burger Heaven isminde bir yerde burger yedik ancak hiç tavsiye etmem, gece 10 civarında N hattına binerek otelimize döndük.
18/05/2011
Daha önce de söylediğim gibi burada bulunma amacımız Zeynep için alış-veriş yapmak. Uzun araştırmalarımız sonucunda Jersey Garden’s denilen outlet’in en uygun yer olduğu sonucuna vardık.
Sabah 7:30’da otelimizde fena sayılmayacak bir kahvaltının ardından 8:15’de otelimizden çıktık ve Q hattımız ile Times Square’de inip hiç yer üstüne çıkmadan Port Authority station’a geçtik. Valla 1 günde öğrendik metro olayını. Hiç kaybolmadık bu sefer J Port Authority’den Jersey Garden’s outlete gidiş dönüş otobüs biletimizi aldık, otobüs saat 9:15’deydi. Yanlış hatırlamıyorsam, otobüs bileti 9 dolardı ve yolculuk yaklaşık 1 saat sürüyor. Otobüse binmek için kuyrukta beklerken, pek çok insanın valiz götürdüğü görüp, yok artık dedik ancak dönüşte bir valizimiz olmadığı için çok pişman olduk. Ben bu kadar ucuz bir yer görmedim J
200’den fazla mağaza var, içeri girerken info desk’te pasaport’unuz göstererek indirim kuponlarının olduğu kitapçıktan almayı unutmayın. Pek çok mağazada belli bir rakamın üzerine ekstra indirim yapılıyor (mesela GAP’te 75 $ üzerine %15, Tommy’de 100$ üzeri %20 gibi indirimler). Jersey Garden’s daki mağazalar için http://www.jerseygardens.com/directory adresine bakabilirsiniz.
Akşam saat 8’e kadar sadece 1 saat yemek arası verdik ve  Johnny Rockets’da yemek yedik.(mükemmel bir burgerciydi)
Carters, GAP, Nautica, Converse, Timberland, Tommy Hilfiger’den Zeyno’nun neredeyse 2 yaşına kadar tüm bebek eşyalarını aldık.
Converse ayakkabıları, Timberland botları, Nautica montları gel beni ye diyor resmen.
Daffy’s ve Marshall bizdeki YKM ve Boyner benzeri mağazalar, içeride pek çok marka var. Ancak bu iki mağazanın da clearance bölümleri mutlaka ziyaret edilmeli. Ben Zeynep’e 10 dolardan herhalde 10 tane Calvin Klein elbise aldım. Ralph Lauren tulumları 8-10 dolar felandı. Calvin Klein’in 5’li body setleri 10 dolardı. Markası benim için tanıdık olmayan ancak çok tarz elbiseler vardı. Etiket fiyatları 70-80 dolardan, 10 dolara düşmüştü. Bu mağazaların indirim bölümleri genelde tek kalmış veya geçen sezonun mallarını satıyor.  Marshall ve TJMaxx mağazaları şehrin içinde de pek çok noktada var. Gördüğünüz her mağazasına girmenizi şiddetle tavsiye ederim, hepsinin clearance bölümünde farklı ürünler var ve gerçekten çok ama çok ucuz. Daffys’in mağazasını sadece Jersey Gardens’da gördüm..
Jersey gardens’daki outlet fiyatları normal sezon fiyatının neredeyse yarısı. Ayrıca 3 al, 2 öde gibi kampanyalar var, ayrıca birde dediğim indirim kuponları ile mesela 100 dolar üzerine %20 indirim gibi kampanyalar yapıyorlar. Zeynep’e GAP’ten aldığımız ürünlerin parça maliyeti 5 dolara felan geldi. Şimdi Türkiye’de küçücük bir tulumun 50 lira olduğunu görünce inanamıyorum.
Peki çılgınlar gibi Zeynep’e alış-veriş yapıp, kendimize ne aldık diye sorarsanız, son dakikada İlker Calvin Klein’dan bir tane kemer aldı, bana da bir tane çanta aldık. Victorias Secret’in mağazasında çamaşırların 5-10 dolar olduğunu görüp, şu 5,5 aylık hamile halimle hiçbirşey alamadan çıktım.
Keşke bir valiz getirmiş olsaydık diye söylene söylene ve yorgunluktan canımız çıkmış bir halde, daha gezmediğimiz 100 mağaza bırakarak ayrıldık Jersey Gardens’dan.
New York’a gitmeden önce kendime alış-veriş ile ilgili bazı adresler yazmışım. Şimdi not defterimde bu adresleri görünce, buraya da not etmek istedim.
Adresleri verirken ilk yazdığım Avenue, ikinci yazdığım cadde adıdır J
5-14 ve 5-22: Aerosales ayakkabı (dünyanın en rahat ayakkabıları bence)
5-16: Babies R Us
6-20: Marshalls ve TJ Maxx (mutlaka gidilmeli ve Clearance bölümüne bakılmalı)
5-58: Abercrombie (numara 720), süper bir mağaza, hiçbir şey almayacaksanız bile mutlaka gitmelisiniz. Kapısında altında kot pantolon üstü çıplak erkek modeller ile fotoğraf çektiriyorsunuz, içeride de manken kızlar çalışıyor. İçerisi disko gibi bir ortam. Ve mükemmel bir parfümü var. Sadece mağazasında satılan. Mutlaka alınması gerekiyor bence.
 5-58-59’un arası : MAC  makyaj(767 numara) Bence en güzel makyaj malzemesidir. Amerika’da fiyatları Türkiye’nin neredeyse yarısı.
7-25: Buybuy baby (biz Zeyno’nun Maclaren bebek arabasını son gün buradan aldık, fiyatı Türkiye’nin 3’te 1’i), Amerika’dan gelirlen THY’de her biri maksimum 23 kilo* en fazla 2 parça valiz hakkınız var veya 1 valiz 30 kilo sanırım. Bu bebek arabası mecburen bizim 1 parça valiz hakkımızı yemiş oldu ama bence kesinlikle bebek arabası Amerika’dan alınır.
5-59: Apple store
9-34: B&H (teknoloji mağazası) (değişik bir yer, içeride çok eski ama çalışan bir cola makinesi var)
7-47: Dervish restaurant (Türk resturant’ı ama biz gitmedik)
7-24: Whole foods market (hem sandviç, hem kahvaltı, hem öğle yemeği, hem de ıvır zıvır her türlü süpermarket malzemesini (suşiye kadar) organik olarak bulabileceğiniz çok çok büyük ve muhteşem bir market)
6-23: Best Buy (teknoloji marketi)
6-34: Macy’s (dünyadaki en büyük departman store yani 2-3 bina birleşmiş bir mağaza olmuş, valla biz bir girdik bebek bölümüne baktık ancak o kadar outletten sonra fiyatlar pahalı geldiği için bir şey almadık)
New York’ta fark ettiğim şeylerden biri de herkesin 2 çocuğu var (yada algıda seçiciyim sanırım), city street diye bir marka vardı ve bunun 2’li bebek arabaları gerçekten süperdi. Olur da Zeyno daha küçükken 2. Çocuğumuz olursa, mutlaka bu arabadan alacağım )www.babyjagger.com
19/05/2011
New york’taki 3. Günümüzde sokaklarda bol bol gezdik, tabiî ki de yine Zeyno’nun alış-verişi ile ilgilendik.
New York açık hava müzesi gibi. Biz ilk defa bu gezimizde hiç müze gezmedik, sadece ve sadece dolaştık. Aslında Empire State veya Rockefeller’in tepesindeki Top of the Rock’a  çıkıp şehri  izlemek istedik ancak bizim ziyaretimiz esnasında New York hergün yağmurlu ve sisliydi. Okuduğum yorumlar NY manzarasının Empire State’ten değil, Top of the Rock’tan izlenilmesi gerektiğini söylüyordu, çünkü New York’un en güzel binası Empire State en güzel Top of the Rock’tan görülüyormuş.
Bugün tekrar soluğu Manhattan adasının alt tarafında aldık. Yıkılan ikiz kulelerin yeri “Ground Zero” diye anılıyor. Şu anda kenarları kapalı bir inşaat alanı halinde. O kadar büyük bir arsa ki, insan yıkılan şeylerin büyüklüklerini kavrayabiliyor. Hakikaten ürperiyorsunuz. Ground Zero, Wall Street’e çok yakın. Ayrıca Özgürlük Anıtı’nı görmek için binilen, feribotlarının kalktığı iskeleye de çok yakın. Ancak Özgürlük anıtını ziyaret etmek istiyorsanız çok erken saatte kuyruğa girmenizi öneririm. Aksi halde yarım gün kuyruk sırası beklemeniz gerekebilir. Biz kuyruğu görüp beklememe kararı aldık. 
Zaten Özgürlük Anıtı o kadar büyük ki, kıyıdan bile ihtişamı görülüyor. Özgürlük anıtı New York’un sembolü durumunda. 1865 yılında Edouard René Lefebvre de Laboulaye ve heykeltraş Frédéric -Auguste Bartholdi bir akşam yemeği partisine gitmiş ve Amerika’nın politik özgürlüğünü onurlandırmak amacıyla bir abide yapmaya karar vermişler. Böylece onu ‘Fırsatlar Şehri’ ne armağan edebileceklermiş..21 yıl sonra 28 Ekim 1886 tarihinde 45 m ( 151 fit ) boyundaki Özgürlük anıtı halka açılmış.
Ground  Zero’dan aşağı doğru yürüyerek Özgürlük Anıtı’nı görebileceğiniz The Battery parkına ulaşabiliyorsunuz.
Bu parktaki bebekleri gezdiren bakıcılar çok ilgimizi çekmişti bizim.
Ground Zero’nun hemen yakınında Century 21 adında bir outlet var. Türkiye’deki outletler mantığında. Ünlü markaların sezon sonu, tek tük kalmış ürünleri, bayağı indirimli olarak satılıyor. Ancak o kadar büyük bir yerdi ki, artık alış-veriş yapmaktan baydığımız için içeriye girmedik.
Wall Street denilen şey bir sokak. Sık sık gökdelenler var Financial District’te. Şehir oradan gelişmeye başlamış. Dolayısıyla caddelere ilk buldukları, hiç yaratıcı olmayan isimleri vermişler. Örneğin nehrin kenarında olduğu için Water Street, duvar olduğu için Wall Street, vs.
Wall street’te dolaşa dolaşa Brooklyn köprüsünü görebileceğimiz Seaport tarafına yürüdük.
Brooklyn köprüsünden yürüyerek yukarı doğru çıkmaya başladık.
Çin mahallesi (China Town) ciddi anlamda küçük bir Çin. New York’a dair tüm hediyeliklerini buradan alabilirsiniz.
China Town’un hemen üstü Little Italy, çok sevimli bir yer, süper restaurant’lar var, ancak fiyatlar biraz tuzlu. Birde biz New York’taki her günümüzü değişik steak ve burger’ler yiyerek geçirdik (sonra gelince 3 haftada nasıl 5 kilo almış olduğumu epey bir düşündüm tabi) J
Little Italy’den sonraki durağımız ise Tribeca yani TRIangle BElow CAnal ( kanalın altındaki üçgen ).Tribeca eski depoları, apartmanları, hoş manzaralı restoranları, barları ve Robert De Niro’nun sahibi olduğu Tribeca Film Prodüksiyon Şirketi ile hoş bir yerdir.
Buradan sonraki durağımız ise Soho. SoHo ( South of Houston = Houston’ın güneyi ) sanat galerilerinin, giyim mağazalarının ve de butiklerin yoğunlaştığı bir yer.
Burada ilk gün gördüğümüz ve çok beğendiğimiz Flatron binasının tekrar önünden geçince dayanamayıp tekrar bol bol fotoğraf çektirdik.
7 ile 25’in köşesinde bulunan buybuyBaby’de bir mola verdik ve bebek arabalarına baktık.
Times meydanına doğru yürürken çok sevdiğim şirketimin muazzam ofisini görüp bir gün burada çalışabilme hayalini kurarak fotoğraflar çektirdim.
Akşam üstü saatlerde times meydanına gelmiştik. Burası gerçekten insanı büyüleyen bir yer.
 
20/05/2011
New york’taki sondan bir önceki günümüzde Zeynep’in kalan son parçalarını almak için yollardaydık.
Buybuybaby ilk durağımız oldu ve kendimizi kaybettik.
Tüm günümüz yine sevdiğimiz yerlerde boş boş dolaşarak, hediyeliklerimizi ve siparişleri alarak geçti.
Akşamı yine  Times Meydanında geçirdik ve benim için muhteşem bir yemek olan Maoz’da Falafel yedik.
21/05/2011
New York’taki son günümüzde daha önceden geçirmiş olduğumuz Hilton ziyaretlerimizin meyvesini topladık ve son gecemizi New York’un en muhteşem yerlerinden birinde olan Hilton otelinde geçirdik. (Hilton Honours sayesinde).
Bugün rahat bir gün geçirmek istedik ve muhteşem kahvaltımızın ardından kendimizi Central Park’a attık. Central Park, Uptown’ı ikiye, Upper East Side ve Upper West Side diye anılan iki bölgeye bölüyor. Park deyince insanın aklına küçük bir şey gelebilir ancak burası yukarıda da belirttiğim gibi yaklaşık 60. Cadden 110. Caddeye kadar olan alanı kaplayan kocaman bir park. Yürüyerek tamamını gezme gibi bir iddianız olmasın zira gerçekten büyük. Park 1873 yılında yapılmış ve gerçekten New York’luların nefes alabildikleri tek yer.
Central Park’tan sonra sevdiğimiz caddelerde küçük bir son tur attıktan, 15 gün sonunda ilk defa bir çorbacı gördük ve kendimizi direkt içeri attık.
Çeşit çeşit çorbaların ve sandviçlerin olduğu çok güzel bir yerdi. Otelimize doğru dönerken, sokak arasında gitar satan bir mağaza gördük ve kendimizi içeri atıp Alper’in küçük konserini dinledik. 

Buradan sonra New York ile vedalaştık ve valizlerimizi almak için otelimize döndük.
Otel hemen mavi hattın dibindeydi (havaalanına bu hat gidiyor). Buradan mavi E hattına bindik ve sondan 1 önceki istasyonda yani Sutphin Blvd durağında indik (yolculuk yaklaşık 45 dakika sürüyor). Buraya kadar hala sınırsız metro biletimizi kullanarak geldik. Buradan hiç dışarı çıkmadan direkt Airtrain JFK’ya binerek yaklaşık 10 dakika da JFK havaalanına geldik (air train bileti sanırım 5 dolardı)
Havaalanı ulaşımı için taksi ve shuttle’lar da mevcut ancak bence metro ile gayet rahat ve kolayca gelinebiliyor.
Doyamadığım bir gezi oldu New York, zaten Zeyno’nun sadece 2 yaşına kadar olan alış-verişini yaptım, bundan sonra her iki yılda bir defa ziyaret edilmesi gereken bir yer J
Print Friendly, PDF & Email
Written By
More from acemianne

Uyumak için gezmek gerek :)

Daha önce de söylemiştim, benim kızım tam bir gezenti 🙂 Bugün bütün...
Read More

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir