Süper akıllı değilim aslında

Çocuk yetiştirirken okuduğum en iyi kitaplardan biri ‘Beni Ödülle Cezalandırma’ idi. Kitap ödülünde ceza vermek kadar yanlış olduğunu anlatıyordu… Peki ödül vermeyeceğiz, ceza da vermeyeceğiz, bu çocukları nasıl yola getireceğiz…

İşte burada İngilizce güzel bir kelime devreye giriyor, ‘accountability’ yani ‘mesuliyet- hesap verilebilirlik’ diye çevirebiliriz. Yaptığı davranışlardan, hareketlerden, sözlerden hesap verme zorunluluğu…

Yani ne çocuğa ders çalıştı diye ödüller verip onun o ufak beynini aslında ders çalışmak kötü birşeydir ama ben şimdi sana ödül vererek konuyu eşitleyeceğim demek doğru, ne de bağırıp çağırmak, odaya kapatma cezaları vermek…

Biz Can yanlış şeyler yaptığında genelde o akşam sevdiği ve rutinde yaptığımız şeyleri yapmaya ara verip (örneğin tv izlemek veya ipad oynamak), akşam boyu evirip çevirip bu konuyu ve etkilerini, öyle yapmak yerine daha farklı nasıl davranabileceğini konuşuyoruz . Sonunda çocuk bayıyor bizden, yeminler ediyor bir daha yapmayacağım diye… Bazen yapmıyor, ama bazende farklı bir ortamda bu sefer farklı bir sebeple yine yapıyor… Biz de filmi başa sarıyoruz… Bağırmak çağırmak yok, hareketinin sonuçlarını konuşmak ve aslında öyle değil daha farklı nasıl davranabileceğini göstermek var.

Can bugün okulda sarı kart almış .Gel gelelim bugünün sarı kart olayına… Okullarında bir sistem var… Çocuklar her güne mutlaka yeşil kartla temiz olarak başlıyor, amaç günü tertemiz yani yeşil kartla bitirmek… Eğer ufak tefek şeyler olursa sarı kart alıyorlar, bu genelde ders saatinde düzeni biraz bozmak, dinlememek, teneffüslerde arkadaşlarla güzel oynamamak gibi şeyler olabiliyor. 2 sarı kart, bir kırmızı karta dönüyor. Ama eğer iterse veya küfrederse doğrudan kırmızı kart alıyor. Kırmızı kart ile oyun dışı kalmıyor tabi ki, sadece anne-babaya mail atılıp durum bildiriliyor. Senenin başından beri biz 4-5 kırmızı kart aldık ne yazık ki… Hiçbiri küfürden değil, çok şükür, hepsi ya birini itmekten ya da 2 kere üst üste dersin düzenini bozmaktan.

Gel gelelim bugünün olayına, ikindi yemeğinde yanına biri oturmuş, kalk seni tanımıyorum demiş, kalkmamış. Bunun üzerine Can sizce hangisini yapmış:

a- çocuğa merhaba ben Can, arkadaş olabilir miyiz demiş.

b- rahatsız olmuş ama hiçbirşey yapmamış, yemeğine devam etmiş

c- rahatsızlığını öğretmenine söylemiş

d- çocuğun yüzüne tükürmüş

Can`ı azıcık tanıyan herkesin D diye bağırdığını duyar gibiyim. Sarı kartı görmüş haliyle…

Akşam yemekten sonra birden bire aşka geldi Can, odasına gidip harflerle ilgili aktivite kitabı getirdi ve 5-6 sayfa çizgi ve harf çalışması yaptık. Bunun üzerine İlker’de ‘wowww Can süper akıllı bir çocuksun’ dedi, Can’da ‘yok süper çocuk değilim, kişilerin suratına tükürebiliyorum’ dedi 🙂 Gülmemek için epey bir çaba harcayıp, eee tabi ki tükürenler asla süper çocuk olamazlar nutukları attık çocuğa….

 

 

Print Friendly, PDF & Email
Written By
More from acemianne

Ankara Ankara güzel Ankara

15 Ekim Cumartesi günü Ankara’ya geldik. İstanbul’un buz gibi soğuk havasının aksine...
Read More

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir